BÖYLE DEVAM...MI?


Anlatmak istediğim çok şey var.Bu yüzden maddeler halinde sıralamak çok daha iyi olacak...

1)HAKAN ARIKAN...Bir futbol takımı kalecisi kadar vardır.HAKAN ARIKAN'ın oynadığı maçlardaki skorlara bakarsak:

BUCA:0-BEŞİKTAŞ:1                             ANKARAGÜCÜ:1-BEŞİKTAŞ:0
FENERBAHÇE:1-BEŞİKTAŞ:1                 BEŞİKTAŞ:5-G.ANT.BLD:0
BEŞİKTAŞ:2-ANTALYASPOR:1              BEŞİKTAŞ:1-D.KİEV:4
TRABZONSPOR:1-BEŞİKTAŞ:0              BEŞİKTAŞ:1-CSKA SOFİA:0
BEŞİKTAŞ:2-MANİSASPOR:3                BEŞİKTAŞ:1-PORTO:3
BEŞİKTAŞ:1-KARABÜKSPOR:1             PORTO:1-BEŞİKTAŞ:1

Tablo ortada...12 maçta 4galibiyet,3beraberlik,5mağlubiyet.Kazanılan maçlar ilk hafta Buca deplasmanı,G.AntepBld maçı ve son dakikalarda kazanılan Antalaya ve CSKA Sofia maçları.Yani G.AntepBld maçı hariç bütün maçlarda kahır mektubu...Bu adamı Anakaraspor'dayken fiziği ve duruşu itibariyle beğeniyordum ancak Beşiktaş performansı tam bir rezalet.Bir daha kaleye geçmemesi dileğiyle...

2)DEİVSON BOBO...1 hafta var 3 hafta yok.Dün akşam yine rezaletti.Büyük takımların forvetleri kötü oynasa da mücadelesiyle veya oyun zekasıyla ya da süratiyle,hiç olmadı aldığı 1-2 kafa topuyla karşı takıma sorun çıkartır.Artık Beşiktaş'ın en azından karşı karşıya pozisyonlarda gol kaçırmayacak ve her sezon ne kadar kötü oynarsa oynasın,15 golü bulacak bir forvet alma zamanı geldi.Sözleşme yenilemeyin,renkli takımlarla anlaşacak korkusuyla geçmiş yıllardaki hatalarınızı tekrarlamayın.

3)GUTİ-AURELİO PARADOKSU...Beşiktaş'ın bu durumda olmasının en büyük nedenlerinden biri bana göre.AURELİO içe gömülüyor,GUTİ önde kalıyor orta sahanın tüm yükü 3.adama kalıyor.Bu adam NECİP olursa insan üstü gayretiyle nispeten durumu kotarabiliyor ancak ERNST,FERNANDES 2lisi bu şekilde tempolu oynayacak futbolcular değil.GUTİ tercih edilirse(ki şu haliyle ben 18'e bile almam) arkasına en ERNST,NECİP,FERNANDES ten en az 2sini koymak gerekiyor.Eğer ille de AURELİO-GUTİ beraber tercih edilecekse deplasmandaki Porto ve Ali Samiyen'deki Galatsaray maçlarında zaman zaman kullanılan sistem düşünülebilir.GUTİ'nin rakip kaleye daha yakın ve stoperlere gölge markajı yapması.Ancak böyle bir durumda QUARESMA veya SİMAO'dan feragat etmek olasılık dahilinde.ALMEİDA sol çizgiye açılırken,sağ çizgide Q7-SİMAO'dan 1tanesini kullanma şansınız kalıyor.Ya da bunların hiçbirine gerek kalmadan GUTİ'yi en azından zorlu maçlarda veya deplasman maçlarında kenarda tutup 4-3-3 trende dönmek de ihtimal dahilinde.Ama hoca da  madem aldılar hepsini oynatmam lazım diyerek hepsine bir rol biçip sahaya sürüyor.Bana göre Beşiktaş'taki en büyük sıkıntı bu yani ufak rol değişiklikleri ile takımdan optimum verim alınabilecekken,futbolculardan başka şeyler yapmaları isteniyor,takımın kimyası bozuluyor...



4)İBRAHİM TORAMAN...7 yıldır Beşiktaş'ta oynuyorsun,kaptanlık yapıyorsun,zaman zaman milli takıma da giriyorsun,ligde avrupada sayısız maça çıkıyorsun.Ancak hala ne topla oyunda ne de topsuz oyunda bir arpa boyu yol katedemiyorsun.Yaptığın yüzlerce pozisyon hatası,bozduğun ofsaytlar,verdiğin kafa topları,gördüğün kartlar,çıkardığın huzursuzluklar vs...Hele dünkü maçta UĞUR İNCEMAN'a yaptığı fauldeki pozisyon hatası evlere şenlik.UĞUR'un etrafında 3 tane Beşiktaşlı,karşısında SİVOK ve topu alamayacağı aşikar olmasına rağmen defansın göbeğinden kopup gelen bir İ.TORAMAN.İleriki günlerde kendisiyle ilgili detaylı ve görsel bir analiz de yapacağım...

5)NECİP UYSAL...Her geçen gün daha da ustalaşıyor.Beşiktaş'ın herşeyi.Bu tempoda giderse dünya çapında olacak....

6)GUTİ HERNANDEZ...Kendine bak ve biraz ekmek ye.Her topta yere düşüyorsun, savunmada hiç yoksun ortasahadaki diğer arkadaşlarına ihanet ediyorsun.Lütfen biraz daha özveri.Her maç karşında ÖMER ÇATKIÇ gibilerini bulup günü kurtaramayabilirsin.

7)BÜLENT YILDIRIM...Ağzımıza 1 parmak bal çaldın.Demek ki hakem hataları her takıma oluyormuş bunu bize gösterdiniz.Yanılmışız.Sana yürekten teşekkür ederiz,MHK ve Federasyonun da başarılarının devamını dileriz.


SCHUSTER'den ALEX'e 3 ASİST...





FUTBOL...O kadar ilginç o kadar anlaşılmaz ki...İnsanoğlunun şimdiye kadar ki en mükemmel icadı.Her seferinde beni yanıltan,her seferinde farklı çerçevelerden bakmaya yönelten,binlerce milyonlarca etkeni ve olasılıkları bulunan,bir oyundan çok daha fazlası...Her geçen gün uzaklaşmaya çalışırken,her geçen gün daha da çok içinde buluyorum kendimi,her geçen gün daha çok seviyorum bu gavur icadını.

Çok güzel bir maç oldu,tam bir derbi tadında.Tadı damağımızda kaldı acı acı.Maç lunaparktaki gondol gibiydi.Sallandı,sallandı Fenerbahçe tarafında durdu.Herkese göre değişik kırılma anları oldu.Başlıcaları;DİA'nın şutu,ALMEİDA'nin pozisyonu ve FERRARİ'nin tokadı.Ama bana göre maçın bu şekilde sonuçlanmasındaki en belirleyici dakika,NECİP kardeşimizi oyundan alınmasıydı.Schuster'in futbol bilgisi ve hocalığı konusunda en küçük bir tereddütüm bile yok,hala da kendisine güveniyorum ama dün akşam sahadan çıkacak en son oyuncuyu kenara aldı.Alex'i oynatmamanın tek yolu tatlı sert bir adam markajı ki 65 dakika sahada yoktu(geçen sene de MİCHAEL FİNK aynı görevi gayet rahat bir şekilde yerine getirmişti).NECİP çıktı,ALEX meydanı boş buldu,golleri sıraladı.Ben asisitleri Schuster'e yazdım...

Dikkatimi çeken önemli bir nokta ise GUTİ abimizin zorlu maçlardaki savunma zaafiyetinin her seferinde Beşiktaş'ın suratına tokat gibi çarptığı ve bu konuda herhangi bir çözüm yolu üretilememesi.EKO'nun her pozisyonda(ERNST ve NECİP'in insan üstü gayretlerine rağmen) 2ye bir kalmasında,Q7'nin ortasahadan geriye adım atmaması kadar GUTİ'nin pas trafiğindeki hünerlerini,alanını kapamada gösterememesi vardı.En azından zorlu maçlarda GUTİ hazretlerini yanında oturtup,FERNANDES-NECİP-ERNST 3lüsüyle başlayabilir Schuster.Bu;zaten elimizde Q7 gibi yanından geçenin yüzüne bile bakmayan bir kanat adamımız varken,kanat beklerinin en azından 1e1 kalmasını sağlayabilir.Fenerbahçe de dün iyi bir gününde değildi.GÖKHAN GÖNÜL ve EMRE'yi sakatlık etkilemiş belli ki.VOLKAN DEMİREL...Bence Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi kalecisi.Fenerbahçe'nin son yıllarda sürekli zirveye oynamasındaki en etkin oyuncu.Defansına inanılmaz güven veriyor,ona gol atmak gerçekten çok zor.Özet olarak Fener vasat,Beşiktaş kötü değildi ama skor başkaydı.

Beşiktaş'ta artık bişeylerin değişmesi gerekiyor.İşlemeyen bir sistem var ortada,bir yerlerde birşeyler eksik,klübün her alanında bir sorun var çözüm yok.Beni en çok üzen ise taraftarın durumu.Aynı durumdaki Galatasaray'ın tribünlerini bomboş,Fenerbahçe'yi böyle bir durumda düşünmek bile istemiyorum.Teknik,taktik,futbolcu,kondisyon vs. artık bunların pek bir önemi de yok.Dün akşam Beşiktaş'ın kötü oynadığını söylemek haksızlık olur.Ama mevcut sorun sadece iyi veya kötü futbol değil.Mesela FERRARİ sezon başından bu yana sağlam olduğunda rotasyona sokulsa,en azından 2-3 maç bile olsa sahaya çıkabilse,Beşiktaş'ın futbolcusu olduğunun farkına varsa dünkü saçmalığı yapar mıydı?Şimdi adamın ipini çekmek çok kolay çünkü Beşiktaş'ı sattı.Sen sezon başından beri Beşiktaş'ın en iyi savunma adamını 4.stoper yapıp da satmadın mı?

Gelelim esas konuya yani BERND DAYI gitsin mi kalsın mı?Ben bu saatten sonra gönderilmesinin hiçbirşey kazandırmayacağı görüşündeyim.En azından yerine biri gelecekse bile doğru karar verebilmek için zaman kazanılabilinir.Ama futbol fakiri yönetimimizin yine en yanlış kararı alacaklarından hiç şüphem yok.

Bu kadro açık ara Türkiye'nin en iyi kadrosu.Dünkü maçta da bir hava yakaladığı zaman takımın neler yapabileceğini gördük ve bu havayı Schuster'le bir türlü yakalayamadı...

Maçın hakemi hakkında hiçbir yorum yapmayacağım.Benim için Türkiye'de hakemlik mesleği 2003-2004 sezonundaki Samsunspor maçından sonra sirk palyaçoluğu ile eşdeğer.
Son olarak aşağıdaki fotoğraf ilginç bir enstantene maçı izleyenlerin aklına hemen gelecektir.Sadece dikkat çekmek istedim...

ÇÖKÜŞ...




Hüsran ve üzüntünün yoğunluğu beklentiler ile belirlenir.Beklentileriniz ne kadar yükselirse hüsrana uğrama şansızlığınız da o oranda artar.Eğer bir iş hakkında hiçbir bilginiz yoksa ne hedefleriniz doğru belirlenir,ne planlama süreciniz doğru işler,ne de beklentilerinizin seviyesini olması gereken bir yere oturtabilirsiniz.

Beşiktaşın son 10 yıldaki Avrupa karnesine bir göz atalım:

2000 - 2001 Sezonu:Teknik direktör Nevio Scala.Levski Sofia(1-0/1-1) ve Lokomotif Moskova(3-0/3-1) geçiliyor ve şampiyonlar ligine kalınıyor.Efsane Barcelona maçı,İnönü'deki Leeds beraberliği ile 4puan ve -13averaj ile grup sonunculuğu...

2002 - 2003 Sezonu:Teknik direktör Mircea Lucescu.Sarajevo(2-2/5-0),Alaves(1-1/1-0),D.Kiev(3-1/0-0),Slavia Prag(0-1/4-2) elenerek Uefa kupasında çeyrek finale ulaşılıyor ve Lazio'ya 2 maçta da mağlup olunarak(0-1/1-2) avrupa kupalarındaki en başarılı sezon geçiriliyor...

2003 - 2004 Sezonu:Teknik direktör Mircea Lucescu.Şampiyonlar liginde Chelsea(2-0/0-2), Sparta Prag(1-2/1-0),Lazio(0-2/1-1) takımları arasından 3.olarak Uefa kupasına devam ediliyor ve 3.turda kupayı kazanacak olan Valencia'ya(2-3/0-2) eleniliyor...

2004 - 2005 Sezonu:Teknik direktör Vicente Del Bosque.Ön elemede Bodo Glimt(1-1/1-0) geçilerek Uefa gruplarına kalınıyor.A.Bilbao(3-1),Parma(2-3),Steaua Bükreş(1-2) ve Standart Liege(1-1) maçlarında toplanılan 4 puanla Uefa kupasına veda ediliyor...

2005 - 2006 Sezonu:Teknik direktör Rıza Çalımbay.Ön elemelerde Vaduz(1-0/5-1) ve Malmö(0-1/4-1) eleniyor Uefa'da 2.kez gruplara kalınıyor.Bolton(1-1),Sevilla(0-3),Zenit(1-1) ve Vitoria Guimares(3-1) maçları sonunda yine 4.olunarak Avrupa'ya veda ediliyor...

2006 - 2007 Sezonu:Teknik direktör Jean Tigan.Uefa kupasında CSKA Sofia(2-0/2-2) geçilerek gruplara kalınıyor.Gruplarda Tottenham(0-2),Dinamo Bükreş(1-2),B.Leverkusen(1-2) ve Club Brugge(2-1) arasından sıyrılamayan Beşiktaş yine gruplardan çıkamıyor...

2007 - 2008 Sezonu:Teknik direktör Ertuğrul Sağlam.Şampiyonlar Ligi önelemesinde Sheriff Tiraspol(1-0/3-0) ve Zürich(1-1/2-0) takımlarını eleyip gruplara kalan Beşiktaş gruplarda Liverpool(2-1/0-8),Porto(0-1/0-2),Marsilya(0-2/2-1) takımlarının ardından 4.olarak Avrupa'ya bir kez daha Mart ayını göremeden veda ediliyor...

2008 - 2009 Sezonu:Teknik direktör Ertuğrul Sağlam.Uefa Kupasında ön elemede Siroki Brijeg(2-1/4-0) geçiliyor ancak Metalist Kharkiv(1-0/1-4) faciası engellenemiyor...

2009 - 2010 Sezonu:Teknik direktör Mustafa Denizli.Şampiyonlar ligine direkt katılan Beşiktaş M.United(1-0/0-1),Wolfsburg(0-0/0-3) ve CSKA Moskova(1-2/1-2) takımlarının ardından yine sonuncu olarak Avrupa kupalarına erken veda ediyor...

Ve dün akşam...Son 10 yılda Avrupa'da hiçbir varlık gösteremeyen bir takımı Dublin'e götürenler,D.Kiev'i geçip CARLOS TEVEZ'i,DAVİD SİLVA'yı,YAYA TOURE'yi İnönü'ye getirenler dün akşam büyük bir şok yaşadılar.Dünya klübü olmaya çalışan Beşiktaş'a bunun yıldız oyuncu transferi ile olmayacağı gerçeğini,D.Kiev kendini hiç de sıkmadan gösterdi.

Taktiksel açıdan hiçbirşey söylemeye gerek yok çünkü dün akşamki maç tamamen psikolojik bir çöküştü.Takım sezona hücum futbolu mantalitesi ile başladı.Önde oynamaya çalışılıyor,defans çizgi halinde hareket etmeye çalışıyor,çok pas yaparak topa sahip olma isteği ağır basıyordu.Bu sistem şimdiye kadar Beşiktaş'ın hiç alışık olmadığı bir sistemdi.Zamana ihtiyaç vardı.Ancak gelen 1-2 kötü sonuç ve yenilen birbirinin kopyası goller sabır eşiğini aşağıya çekti.Yine herkes futbol profösörü kesildi,ÇİZGİ DEFANS,OFSAYT TAKTİĞİ,2ÖNLİBERO,3LÜ ORTASAHA,TABATA,HOLOSKO,ZAPO derken SCHUSTER'in sezon başında oynatmak istediği sistemden geriye ne savunma,ne hücum,ne organizasyon,ne de iştah kaldı.

Peki bu senaryoda Schuster'in hiç mi suçu yok?Umursamaz tavırları,saçma sapan açıklamaları,özveri eksikliği vb...Kriz ortamındaki liderliği hiç de umut verici değil.Ancak bu durum bile Schuster'in en büyük suçlu olarak gösterilmesine neden değil...

Çok önemli birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.Futbol şube sorumlumuz Serdal bey acaba transfer yaparken SİMAO ve Q7 nin aynı tip oyuncu olduğunu,eğer bir takımda Q7 varsa SİMAO'nun saha içinde atıl olarak kalabileceğini,SİMAO yerine sert,süratli ve gol koklayan bir ters kanat oyuncusunun daha verimli olabileceğini düşünmüş müdür?Ya da takımın mutlak bir sonvuruş ustasına ihtiyacı varken HUGO ALMEİDA tercihinin yanlış olabileceğini?Ya da sezon başında artık yetersizliği apaçık belli olan,futbol oynayamadığını anlamaya başladığından sağa sola saldıran,hatta kendiyle bile kavga eden DELİBO'yu YUSUF kardeşi ile birlikte nazikçe kulüpten göndermeyi?Yine karşımıza planlama hatası çıkıyor ve elimizde Luce gibi mevcutlardan en iyiyi çıkarabilen bir deha olmadığı için Schuster topun ağzında.Keşke bu planlamayı zamanında yapmayıp da,dünya klubü olmayı 2-3 tane yıldız almak zannedenler topun ağzında olsa...



Umarım hiç değinmediğim MALİ facia ile birlikte son hız devam eden bu ÇÖKÜŞ çok uzun sürmez.Şu anda gerçekten ne istediğimi tam olarak bilmiyorum,haftasonu İNÖNÜ'de 2 hafta sonra unutulacak güzel bir galibiyet mi yoksa takımın önümüzdeki 10 yılını kurtaracak bir okkalı bir mağlubiyet mi?Ancak RAFA'yı ikna edebileceklerse,bol gollü bir mağlubiyete dahi razıyım...

DÜNDEN...


* Aslında Kayserispor-Beşiktaş maçını yazacaktım ama, Beşiktaş'ta yeni bir şey yok... Üstüne İbrahim Üzülmez bile kötü gününde olunca...

* Kayseri'yi özel kılan orta üçlüsünden iki tanesinin ( Santana-Furkan ) ceza sahasına topsuz koşu yapabilmesi. Türkiye'de buna başka örnek yok. En iyi orta saha oyuncuları denen Emre Belözoğlu, Selçuk İnan vs. de dahil...

* Şu elini indir artık Rüştü.

* Hasan Ali Kaldırım çok iyi futbolcu olacak... ( kahin Büyük Mustafa modeli )

* Galatasaray basketbol takımını izledim, "ne yaparlar?" diye soranlara söyleyeyim; Caner Topaloğlu ilk 5 oynuyor. Gerisini siz düşünün...

* Pınar Karşıyaka da iyi değil...

* Furkan Aldemir asla yıldız olamaz, bu kadar yaygara yapılmasına gerek yoktu...

* Napoli + Milan + TV8 yayını + yağışlı hava + berbat zemin = işkence.

* Pato beklenen patlamayı yakında yapar... Ama muhtemelen Milan'ın elinde patlar... Halı sahada hep forvet oynayıp hiç işe yaramayan, güzel formalı zengin çocuklarına benziyor.

* Napoli; 3-5-2 oynuyor. Öndeki ikili Lavezzi - Cavani tamam ama arkası rezalet; bu defans ve orta sahayla ( 3 oyuncu sayıyorum= Pazienza, Gargano, Yebda ), üstelik 10 kişiyle Milan'a dünya kadar pozisyon bulabildiler ya...

* Milan'ın 2. sol beki Bonera'ymış gördük. Hadi as sol bek Ashley Cole falan olur anlarım ama; 11'in değişmez sol beki de Antonini...

* SCHUSTER KAL !!!

FENERBAHÇE:0 GALATASARAY:0

Herşeyden önce bir 'derbi maçı' izledik,çok kaliteli olmasa da yüksek mücadeleli bir oyun oldu.Hafta içindeki tahminlerden çok farklı bir skor tabelası vardı 90 dakika sonunda.Gol rekoru kırılacağından falan bahsediliyordu.Takımları bırakın,forvetlerin '2.5 gol üstü' bahisleri falan açılmıştı.Ancak yine bir derbi daha beklenenin aksine sürpriz bir şekilde sonuçlandı,golsüz sona erdi...

Öncelikle Galatasaray'la başlayalım.Çünkü hem maç öncesindeki mental ve taktiksel hazırlığı daha iyi yapmışlardı hem de 90dakika boyunca kontrol ellerindeydi.'Kontrolün ellerinde olması' ibaresini maç boyunca baskılı oynama,sayısız pozisyona girip gol çıkaramama şeklinde kullanmıyorum;yanlızca maçın her dakikası Galatasaray'ın istediği şekilde ilerlerdi yani bugece Kadıköy'de maça yön veren takım Galatasary'dı.
4'lü defans sabit,ortada CANA-AYHAN-M.SARP üçgeni,sağda ELANO,solda MİSİMOVİC ilerde PİNO gezgin santrafor...Tugay Kerimoğlu bugün takımı böyle oynattı,tüm oyuncu değişikliklerinde de parmağı vardı diye düşünüyorum.



Aykut Kocaman ise Konya'da iyi oynayan ve kazanan takımı bozmamış,beklenen 11'le sahaya çıkmıştı.Ancak Aykut Kocaman da hafta içi yazılanlardan çok etkilenmiş olacak ki 'iddaa bile bize 1.50 oran verio,nasıl olsa kazanırız' düşüncesiyle haftayı geçirmiş ve Kadıköy'de işler ters giderse herhangi bir Bplanı düşünmemiş(SEMİH-ALEX değişikliğini herhangi bir plana dahil etmiyorum).
Maç başladı takımlar kontrollü ve SERT bir oyunla sahada birbirlerine diş geçirmeye çalıştılar.Özellikle Galatasaray bu sertlikten,bir deplasman takımı olarak daha çok verim sağladı.Fenerbahçe solda STOCH-SABRİ,sağda DİA-H.BALTA,ortada da M.TOPUZ-AYHAN ve EMRE-M.SARP eşleşmelerinden pozitif bir aksiyon gösteremedi,özellikle MİSİMOVİC ve ELANO'nun her topta bekleriyle birlikte defansa dönmesiyle Fenerbahçe'nin oyununun tamamen NİANG'in üstüne yığılmasına sebep oldu.ELANO'nun ekstra oyunu CANER'i,YOBO'nun yanına hapsetti maç boyunca nerdeyse hiç ileri çıkamadı.G.GÖNÜL'ünde kötü gününde olması kanat varyasyonlarını tamamen aksattı.NİANG'ın tek başına topu alıp,arkasını dönüp,2stoperi+1önliberoyu geçip karşı kalede tehlike yaratma ihtimali de çok düşük olduğundan Fenerbahçe ilk yarı hiç pozisyona giremedi.ALEX'in silik oyunu da Fenerbahçe'nin hücum opsiyonlarını iyiden iyiye azalttı ki duran toplarda da bugece 2 takımda tehlike yaratamadı.
Tugay ve Hagi yerinde değişiklikler yaptı.Rijkard'ın gazabından yeni kurtulmuş yorgun yabancılarını çıkarttı(ama es-kaza 1 gol yeseydi korkak Hagi olacaktı...),saha içindeki doğru rotasyonlarla maçı kazanabilme noktasına kadar getirdi ancak olmadı.Galatasaray çok ekstra bir oyun oynamasa da maça iyi hazırlandığını sahadaki her haliyle belli etti.

Fenerbahçe ise sayılı dakikalarda yükselttiği tempo sayesinde ve NİANG'in becerileriyle pozisyon buldu ancak bugece bundan fazlası gerekiyordu.Özellikle SEMİH-ALEX değişikliğini anlamış değilim!!!Atıl pozisyonda kalan EMRE-M.TOPUZ 2'lisinden 1'i yerine,ALEX tercihini sorgulamak lazım.Fenerbahçe herşeye rağmen bu maçı kenardan müdahelelerle kazanabilirdi.Aykut Kocaman o müdaheleyi yapamadı...


SONUÇ OLARAK
Başkaları için değil ama benim için zevkli bir derbi oldu.Uzun zamandır kavgasız dövüşsüz kırmızı kartsız bir Fenerebahçe-Galatasaray derbisine hasret kalmıştık.Galatasaray'da birçok futbolcu sezon performans ortalamasının üstüne çıktı:ELANO,NEİLL,PİNO,AYHAN,H.BALTA.Özellikle ELANO Galatasaray kariyerinin en efektif futbolunu oynadı.Fenerbahçe'de ise 2futbolcu göze battı ki bunlar NİANG ve YOBO.NİANG bu ligin çok üstünde bir santrafor.Sakatlık sorunu yaşamazsa gol krallığının en önemli adayıdır bence.CANER de solbek mevkiindeki en bilinçli futbolunu oynadı bugece.


Son olarak derbi maçların favorisi olmaz,sadece 1 takım daha formdadır diğeri değildir ki bu da maç içinde dahi değişiklik gösterebilir...

BUGÜN BAYRAM

Önce; seri halde yenen son dakika gollerini de içerip iç acıtan Beşiktaş mağlubiyetleri vardı çocukluğumda... Fırtına gibi esen Kara Kartallar'ın önünde, hep ama hep ağlayan bir çocuk olan ben, ancak bir Uche golüyle sıçrayıp çoşkuyula sevindiğimi hatırlayabiliyorum. Maçtan sonra tura çıkmıştık çıkmasına da; memleket o zamanın Beşiktaş futbolcusu Kadir'in memleketiydi, pek bizden kimse yoktu, attığımız tur 2 (yazıyla iki) arabadan oluşabildi ancak...

Erken gençlikte ise Fatih'in Aslanları vardı... Üst üste şampiyonluklar yetmezmiş gibi üstüne bir de Avrupa zaferleri... Ağlama günlerinin yerinde kendi takımıma kızgınlık, rakibe nefret...

Sonrasında ise iki sefer son maçlarda kaçan şampiyonluklar... Bu sefer ise ne ağlamak vardı çocukluktaki gibi, ne kzıgınlık vardı ne de nefret...

Sanmayın ki eski heyecanım, sevgim bitti, nerede o eski derbiler yazısı yazıyorum; tam tersine artık eskisi gibi kızmıyorum takımıma, rakibime, bu oyuna çünkü hepsini daha çok hem de her gün daha da çok seviyorum.

80 darbesinin bir dozer gibi üzerinden geçtiği bu ülkeye doğan ben ve benim gibi çocuklar; sormanın ayıp, sorgulamanın suç, sevmenin günah olduğu öğretisiyle büyüdük. Onun yerine güçlü olmaktı, güçlüye biat etmekti, karşındakini sevmek değil onu ezmekti doğru olan...

Fubolun çok sevildiği söylenen bu ülkede, çevrenizde, kaç tane gerçekten futbol seven gösterebilirsiniz, dürüst olalım kaç tane gösterebiliriz? Memleketinin amatör takım maçına git boş, üst ligde tuttuğun takımının maçına git boş, dışarıda bir mekanda tv başına otur birkaç derbi maç hariç orası da boş. Hadi futbolu, sporu bıraktım; sinema salonu boş, tiyatro salonu zaten boş, sergi boş, konser boş, boş boş boş...

Nasıl dolu olsun ki, adam ;-yukarıda yazdıklarımı bıraktım- insanı sevmiyor, hayatı sevmiyor ki zaten. Rakibini yenip tepesine çıkmayı seviyor, ezmeyi seviyor, ağzından tükürükler çıkaran E.Belözoğlu'nu seviyor, 103 yıllık ezeli rakip taraftarına "hadi atsanıza lan atsanıza" diyen büyük kaptanını seviyor.

"Acaba 10 tane yer miyiz" diye korkan Galatasaraylı çocuğun saflığını da, "yahu bu sefer yenilmeyelim rezil oluruz" diyen Fenerbahçeli amcanın içini de iyi biliyorum. Ama en iyi bildiğim şey bu duyguların insanlıktan geldiği, insan olmaktan beslendiği... Anlayamadığım şey ise; bu, insana has duyguların, nasıl olup da dışarıya "kırmızı görmüş boğa" misali yansıdığı...

Kimse hayatına bakışını değiştirsin demiyorum, hele hele 50 sene öncesindeki gibi herkes yan yana kol kola maç izlesin hiç demiyorum. Ama ben kendi küçük dünyamda bu sporu, bu hayatı seviyorum, kimsenin kirletemeyeceği saflıkta seviyorum ve bugün yataktan yine çoşkuyla kalkıyorum...

FENERBAHÇE ÜLKER : 96- ALİAĞA PETKİM : 73


Hem takımın Banvit ve Rytas maçlarında verdiği olumlu görüntülerin, hem taraftarın hafta içi salona gösterdiği ilginin, hem de güzel Cumartesi gününde maçın saatinin uygunluğunun etkisiyle biz de Sinan Erdem Salonu'ndaki yerimizi aldık. Benchin arkasında, "Aydın Abi"'ye yakın bir maç seyretme keyfine rahatlıkla ulaşabilmemizi sağlayacak kadar boş salonda, FB Ülker'in kolay galibiyetine şahit olduk.


Maç yazısı yazmak için klavyenin başına geçtiğimde, yazacaklarımı tarttığımda, ortaya çıkan sonuç: "Rytas maçını kopyala-yapıştır" oldu. İlk çeyreğe takım Ukic'in önderliğinde klasik planıyla başladı. Lavrinovic yine çılgın attı, Ömer yine çoştu; ilk 14 sayının tamamını bulan bu ikilinin katkısıyla skor 19-1 oldu ve gerisi FBÜ için idman maçı haline geldi. İdmanı yakalamışken rahat durmayan ve gelen az sayıda seyirciye, ısrarla, kafa kafaya geçen bir maç izlettirme derdinde olan, FBÜ'nün süpersonik yedek oyun kurucusu(!) Preldzic'in yoğun gayretleriyle çeyrek sonunda fark 11 sayıya kadar düştü. 28-17.


İlk çeyreğin sonunda zorla ritme sokulup 2 üçlük sokan rakibin pır pır guardı Jerome Randle'ın çılgın attığı 2. çeyrekte, Jerome'a yegane destek; 1990'lardan kalma "oyun kurucu-pivot" tipli Brandon Hunter'ın kendi yarı sahasından kendisi getirip, kendisinin attığı basketler oldu. FBÜ'de ise Ukic'in sahaya dönüşü ( ki bu maç çok da iyi oynamadı ama arkasında bekleyen isim Preldzic olunca sahaya adım attığı her an Steve Nash gibi gözüktü.), Kinsey'in gayretli savunmasına Mirsad'ın da ucundan etki yapması ve Tomas'ın kendsinden beklenen katkıyı fazlasıyla vermesi farkı devre sonunda 17 sayı yaptı. 55-38.


3. çeyrekte FBÜ adına sahada şovunu sürdüren bir Tomas varken, Lavrinovic'in imzası olan tepe üstü üçlüklerden 3 tane kaçırmış olması, Ömer Onan'ın da neredeyse eline top değmemesi takımın birincil hücum planının işlememesine yol açtı. Yine de her daim hücum etkinliği olan Oğuz'un katkısı ve özellikle 2. çeyrekten başlayarak "Oğuzlaşmış" bitiricilikte oynayan Vidmar'ın verimli olması 19 sayıda kalan takımı 74-54 önde tutmaya yetti.


Daha rölantide geçmesi beklenen son çeyrek başında; Aliağa'nın sert ön alan baskısı içeren savunması, Preldzic'in top kayıpları ve aldığı teknik faul, Jerome'un da devam eden üstün hücum performansı farkı 12 sayıya kadar indirse de; alınan FBÜ molası sonucu tekrar maça dönen takım, Lavrinovic'in uzun süre sonra bulduğu üçlükle farkı tekrar 17 yaptı ve maçı kopardı. Son anlarında Can Mutaf( ilk kez iyi oynadığını ve sahada sırıtmadığını gördüm ) ve Erbil Eroğlu'nun( çok genç, heyecanlı ama bel arkası pas vermekten de geri kalmadı, dikkatle izlemek lazım ) da şans bulup sayılar attığı maç 96-73 sona erdi.


ÖZET


Takımın bahsettiğimiz en büyük iki probleminin kısa vadede zaten çözümü yok. İlk sorun olan yedek guard sorunu, özellikle ligde, daha da artacak gibi çünkü 6. yabancıya takılan Greer sanıyorum özellikle yerel maçlar için hiç düşünülmüyor. Kenarda, hemen önümüzde oturan Engin Atsür'ün, ayakkabı giymekte dahi halen zorlandığını gördük ama yürüme konusunda sıkıntısı yok gibiydi. En yakın zamanda dönmesine duacıyız. Guard konusunda yavaş yavaş dikkat çeken nokta Hoca'nın 1 numaraları ısrarla 1le, 2leri de ısrarla 2 ile tutturma isteği. Halbuki; özellikle böyle Jerome gibi çılgınlar karşısında Ömer Onan kullanılıp Ukic 2 numaralara verilebilir. İkinci sorun olan hareketli uzun savunması ise bu maçta çok da göze batmadı. Rakibin uzun rotasyonundaki Hüseyin-Levent-Önder 3lüsü hiçbirşey veremezken, Hunter'ın ısrarla topu yere vurarak yüzü dönük olarak potaya gitmek istemesi ve Halil Üner'in bir dönem Erdem'i burada kullanmayı düşünmesi rakiplerin bu eksiği gördüğüne ve üzerine gitmeye çalıştığına yeniden işaret oldu. Dikkat!!!